Aşık olduğum şehirlerden biri: Brüksel gezi notları, gezilecek yerler bu yazıda. 🙂 Brüksel; sürekli ucuz uçak seçenekleri arasında karşıma çıkan, ama okuduğum “çok sıkıcı yaaa” yorumları nedeniyle tercih etmediğim bir yerdi. Ta ki Aralık ayında, kuzenlerimle günübirlik de olsa bu şehri ziyaret edip, vurulana dek. Daha bir ay dolmamıştı ki; Ocak ayında bir kez daha gittim, o derece bir vurulmaktan söz ediyorum. 🙂 Siz de, bu şehri sıkıcılıkla itham edenlere asla kulak asmayın.
Öyle güzel bir şehir ki, insanda orada yaşama isteği uyandırıyor. Hatta ben; bu şehrin küçüklüğünü, yokuşlarını, yokuşlarında sıralanan ufacık dükkanlarını memleketim Bandırma’ya benzettim, eşim hala benimle dalga geçiyor. 🙂 Ama bu şehir, aynı Bandırma’nın verdiği huzuru verdi bana.
Brüksel, Belçika’nın ve Avrupa Birliği’nin başkenti. Kentte ağırlıklı olarak Fransızca konuşuluyor. Belçika’nın üç resmi dili var: Flamanca (Flemenkçe’nin Belçika’da konuşulan lehçesi), Fransızca ve Almanca.

Brüksel’e ulaşım
Brüksel’de iki adet havaalanı bulunuyor: Brüksel Havaalanı BRU ve Brüksel Charleroi Havaalanı. Biz Brüksel Havaalanı’na indik ve havaalanı şıklığı ile ilk dakikada gönlümü çaldı. Havaalanından bir başka etkilenme sebebim ise alanın ortasına konmuş piyano oldu. Çünkü bir süre sonra, bu piyanoyu çalmak için sıra oluştu. 🙂 Havaalanından şehre zemin katındaki tren istasyonundan kalkan trenler ile 20-25 dakikada ulaşabilirsiniz.
Hollanda, Fransa ve Almanya’nın ortasındaki jeopolitik konumu nedeniyle Brüksel’e, trenle de oldukça kolay ulaşılıyor. İkinci gidişimizde Paris’ten Brüksel’e trenle yaklaşık iki saatte ulaştık. Ana tren istasyonundan şehir merkezine yine trenle ulaşmak mümkün. Yalnız şehir içi trenler için, bilet otomatları sadece bozuk para alıyor ve onun da belli bir sayıyı aşmaması gerekiyor. Bilet alacaksanız aklınızda bulunsun.
Brüksel’de ulaşım
Brüksel’in tarihi merkezi çok ufak, hiçbir ulaşım aracı kullanmadan şehri gezebilirsiniz. Şadece şehrin sembollerinden sayılan Atom Heykeli (Atomium) ve hemen yanında yer alan Mini Europe şehrin biraz daha dışında kalıyor. Buraya tramvaylar ile ulaşabilirsiniz.
Brüksel’de konaklama
Brüksel’de Motel One‘da konakladık, çok memnun kaldık. Paris’teki hayal kırıklığımızdan sonra bu otel nasıl iyi geldi anlatamam. Hatta oteli o kadar beğendik ki, artık her yerde Motel One’da kalırız diye karar verdik. Ama Motel One’nın sadece Kuzey Avrupa ülkelerinde şubeleri bulunuyor. Brüksel genelindeki otellerde kahvaltı genellikle ücretli, ama şehir merkezinde konaklıyorsanız, otele para vermek yerine bu güzel şehirde daha fazla vakit geçirmenizi tavsiye ederim.
Brüksel’de yeme içme

Brüksel’in meşhur bir sürü yiyeceği ve içeceği var. Yenecek içecek listesini tamamlamak epey zor. Waffle, çikolata, patates kızartması, midye ve bira. Kısa süreniz varsa hangisini yetiştirebilirseniz kar 🙂
Waffle konusunda Ghent’te yediğim waffle’ı tek geçiyorum, Brüksel’dekini beğenmedim.
Gezide Hard Rock Cafe‘de yemeyi çok yüzeysel bulsam da, eşimin ısrarıyla orada yedik. Yemeği çok beğensem de, yine de daha lokal bir yerde yemeği tercih ederdim.
Meydanda şahane dekorasyonları olan restoranlar var. La Brouette‘da oturduk ve içeriye hayran kaldık.

Kahvaltıyı ise Saint-Hubert pasajında bulunan Le Pain Quotidien‘de yaptık. Pasajın şahane atmosferinden ve yediklerimizin tazeliğinden o kadar etkilendik ki, akşamüstü tatlımızı yemek için yine buraya gittik. Ama standart Türk kahvaltısına benzer beklentilerle gitmeyin. Somon ve yumurta yedik ve inanılmaz lezzetliydi.
İlk yazılarımı okuyan varsa bilir; öncesinde tatile gittiğimde sürekli bildiğim şeyleri yiyen, yabancı tatlara çok kapalı biriydim. Dünyanın en çok yemek seçen iki kişisinden biriyim, diğeri de babam. 🙂 Ama bir süredir, yeni ve lokal tatlar deniyorum ve asla pişman olmuyorum.
Gelelim Brüksel’de gezilecek yerlere…
Brüksel Gezilecek Yerler
Büyük Meydan / Grand Place
Brüksel’de tüm yollar, Unesco Dünya Mirası Listesi’ndeki bu meydana çıkıyor. Meydanın bir tarafında Belediye Binası yer alırken, karşısında Şehir Müzesi bulunuyor. Her iki senede bir, düzenlenen çiçek festivali kapsamında, meydan çiçekten bir halı ile giydiriliyor. Bir sonraki festival Ağustos 2018’de. Meydan; çevresindeki binalar ile çok görkemli ve çok şık, insanda saatlerce bakma isteği uyandırıyor. Gece ise apayrı bir büyüsü var, binalar ışıklandırılıyor. Yalnız ışıklar 10’da kapanıyor, haberiniz olsun. Belediye Binası’nı karşınıza aldığınızda binanın solunda pirinçten bir kadın ve köpek heykeli var. Brüksel’e tekrar gelmek için heykele dokunabilirsiniz. (Tabii ki dokundum)


Şehre ikinci gelişimde Gümrük Memurları Günü kutlanıyordu. Ve bu kapsamda meydanda bando gösterisi vardı. Ben daha bu şehri nasıl sevmeyeyim?

Kralın Evi / Maison du Roi
Burası Belediye Binası’nın karşısında yer alan ve şehir müzesi olarak hizmet veren bir bina. Müzeyi ziyaret ettim ama uzun süredir bir müzeden bu kadar memnuniyetsiz ayrıldığım olmamıştı. Müzede ilk iki katta İngilizce anlatım bile bulamadık.


Bira Müzesi
Meydanda bulunan bira müzesinde 20 dakika süren bir video izliyor ve çıkışta bilete dahil bir bira alıyorsunuz. Birahane kısmı çok güzel ve orijinal olsa da, videonun izlendiği kısım çok ruhsuz.


Müzelik de bir durumu yok, turist kandırmacası.

İşeyen Çocuk Heykeli
Bu heykel, Brüksel’in sembolü. Çocuk hakkında bir sürü şehir efsanesi var: Bomba üzerine işeyip şehri kurtardığı ya da bir ajan olduğu vb.
Heykelin 800 adet elbiseden oluşan bir gardrobu var ve özel günlerde bunlar giydiriliyor. Defalarca çalındığı için sergilenen heykel replika, orijinali ve 100 adet kıyafeti Şehir Müzesi’nde sergileniyor.

St. Hubert Pasajı
St. Hubert Pasajı, Avrupa’nın en eski çarşısı. İçinde birbirinden şık pastaneler, çikolatacılar ve aksesuar mağazaları bulunuyor. Şehre apayrı bir hava katıyor.

Aziz Michael & Aziz Gudula Katedrali
Şehrin önemli dini yapısı. Kraliyet ailesinin ait düğün, cenaze gibi törenler burada gerçekleşiyor. Katedral 8. yy.’da Aziz Michael’a ithaf ediliyor, 11. yy.’da ise Aziz Gudula’nın kutsal emanetleri buraya getiriliyor. O zamanlar bir şehri kalkındırmanın en iyi yollarından birisi buymuş.

Ayrıca tüm şehirde yerlerde bulunan altın renkli deniz kabuğu simgeleri bulunuyor. Orta Çağ’da Santiago de Compostela’da sona eren (Kuzey İspanya) Hristiyan göç yolunu binlerce insan takip edermiş ve haliyle kaybolmamaları için yolların işaretlenmiş olması gerekiyormuş. İşte bu yollardan biri Brüksel’de bulunuyor. Brüksel yönetimi 10 sene önce bu deniz kabuklarını yerleştirerek, Notre-Dame de Bon Secours Kilisesi ile Saint-Jaques-sur-Coudenberg Kiliseleri’nin yolunu işaretlemiş.
Kraliyet Sarayı
Yine şehir merkezine yakın bulunan binalardan bir tanesi Kraliyet Sarayı. Ama artık Kraliyet Ailesi burada yaşamıyor, şehirden uzağa taşınmışlar. Kraliyet Sarayı’nın karşısında ise çok büyük ve güzel Brüksel Parkı uzanıyor. Sarayın yakın çevresinde Belçikalı sürrealist ressam René Magritte’nin müzesi bulunuyor. Vaktiniz varsa ziyaret etmelisiniz, bir sonraki gidişimde ilk işim bu olacak.

Atomium
Şehrin dışında bulunan bu heykel 1958 Expo fuarı için yapılmış. Demir atomun 165 milyar kez büyütülmüş hali. Kısa süre sergilenmesi beklenirken, şehrin simgesi haline gelmiş ve o günden beri sergileniyor. Heykelin içine girip, atom taneciklerini birbirine bağlayan koridorlar arasında gezmek mümkün.
Hemen yanında ise tüm Avrupa’daki sembol yapıların küçük versiyonlarının yer aldığı Mini Europe alanı bulunuyor. Burası da bir sonraki gidişimize kalan yerlerden.
Ben Brüksel’i çok sevdim, eminim ki siz de seversiniz.
Sevgiler,
İlk Yorumu Siz Yapın